Yazılması çok zor bir konu bu konu. Üstelik de üzerinde
defalarca yazıldığına birçok şey söyledindiğine eminim. Ancak geçen hafta
ülkemizde yaşananlar hakkında sanırım herkes söyleyeceğini söylemeli, bazen
tekrarlar yaşanma ihtimali olsa da. Söylemeli ki, doğruları ve yanlışları
olabildiğince net görebilelim.
Öncelikle fırtınaya yol açan olay ile başlayalım. Kobani’de
süregelen savaş. Herşeyden önce sınırımızın dibinde meydana gelen savaşa karşı
hükümeti protesto eden şiddete başvurmayan eylemlerin meşru ve haklı olduğunu
düşünüyorum. Kobani kendisinden farklı insanları öldürmekten çekinmeyen, hatta
o insanları öldürmeyi, köle edinmeyi bir tür dini görev olarak gören IŞİD
saldırısı altında. IŞİD ciddi bir silah üstünlüğüne sahip ve şehri bu kadar
zorlamalarını sağlayan da bu üstünlük. Bu silahları nasıl elde ettikleri
hakkında bizim ülkemize de dayanan şaibeler
var ama bunu geçelim.
Öncelikle bu savaş bizim meselemiz mi diye sorulabilir. Ben
bir sosyalistim ve benim için “biz” tüm insanlık, Dünya’daki herşeyi de kendi
meselem olarak görüyorum. Ancak bu yazı için “biz”i sadece Türkiye’de yaşayan
insanlar olarak düşünelim. Evet bizim umurumuzda olan insanlar sadece Türkiye’de
yaşayan insanlar olsa bile, IŞİD yine de bizim meselemiz. Öncelikle bu örgüt, IŞİD
sadece belli bir bölge ile sınırlı amaçlara sahip bir örgüt değil. Örneğin,
amaçları sadece İrlanda ile sınırlı bir IRA, sadece Bask bölgesi ile sınırlı
bir ETA gibi değil IŞİD. Kurmak istediği rejimi tüm Dünya’ya yaymak istiyor. Evet
belki IŞİD günün birinde ABD’ye ya da Japonya’ya da savunduğu rejimi yaymak
istediği için ABD’de ya da Japonya’ya da yaşayan bir insanın çok fazla
endişelenmesine gerek yok. Ancak Türkiye söz konusu olduğunda durum farklı. Ülkemizde
IŞİD’e sempati duyan çok ciddi sayıda insanın olduğu söyleniyor. Ülkemizin
başbakanı yakın zamana kadar IŞİD’e “öfkeli bir gençler topluluğu” dediğini de
unutmamak lazım. Dolayısı ile IŞİD’in bakış açısı ülkemize zaten kısmen girmiş
durumda, hükümete yakınlığı ile bilinen kimi gazetelerin, akademisyenlerin,
hatta kimi bürokratların bile bu bakış açısından çok çok uzak olmadığını
düşünüyorum. Ve bu bakış açısının daha da güçlenmesi oldukça olası. Yeniden
hatırlatayım, IŞİD’in bakış açısı Sünni Müslüman olmayan herkesin,
köleleştirilmesini, öldürülmesini sadece kabul edilebilir bulmakla kalmıyor,
bunu adeta dini bir görev olarak görüyor. Dolayısı ile, Sünni Müslüman olmayan
herkesin ve bu anlayışa karşı Sünni Müslümanların bu örgütle er geç karşı
karşıya kalacağını düşünüyorum. Dolayısı ile Kobani’deki savaş evet Türkiye’de
yaşayan insanları çok hem de çok ilgilendiriyor.
Peki ya Kobani’de savaşan öbür taraf, yani Kürt Hareketi
hakkında ne diyebiliriz? Kürt Hareketi’ni hakkını vererek analiz etmek bu
yazıda yapılması çok zor bir şey. Sadece şunu söyleyebilirim. Kürt Hareketi’nin
amaçları ve yöntemleri hakkında söylenecek çok şey var. Bu amaçlar ve
yöntemleri onaylamamak, hatta bu amaç ve yöntemlere karşı mücadele etmek bile
mümkündür. Ancak bu hareket hiçbir zaman, IŞİD kadar korkunç yöntemler ve amaçlar
benimsememiştir. Defalarca gördük ki, bu hareketle konuşmak tartışmak, belli
noktalarda buluşmak mümkündür. Dolayısı ile IŞİD ve Kürt Hareketi arasındaki
mücadelede kesinlikle IŞİD’e karşı ve Kürt Hareketinin yanında olmak
gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’deki sosyalistler ve solcular olarak en
azından.
HDP’nin İnsanları Sokağa Çıkmaya Davet Etmesi Doğru muydu?
Sonuna kadar doğruydu. Hükümetin üzerinde IŞİD’e karşı daha somut bir tavır
geliştirmek için bir baskı oluşturmak gerekiyordu. Bunun içinde insanların
herşeyi göze alıp sokağa çıkması hükümeti protesto etmesi, eylem yapması
zorunluydu. HDP insanları sokağa çıkmaya davet ettiğinde, Gezi’de öne çıkmış
birçok parti ve örgüt de tam da bu nedenle bu eyleme destek verdi.
Peki yakıp yıkmalar hakkında ne diyebiliriz? Yakıp yıkmalar
söz konusu olduğunda ilk aklıma gelen Feguson. Orada da yakıp yıkan birçok
insan olmuştu, ve ABD Ferguson eylemcilerin tamamını bu yakıp yıkanlar ile bir
tutmuştu. Bu tür yakıp yıkma vakaları söz konusu olduğunda iki farklı
değerlendirme yapmak mümkün. Devletin ve sistemin olaylara yaklaşımı ile ilgili
ve bizlerin, muhaliflerin yapması gereken ile ilgili iki farklı değerlendirme.
Öncelikle devletin bu yakıp yıkmalara yaklaşımı gerçekten insanın içini acıtan
bir yaklaşım. Soma’da ölen işçiler için olur böyle şeyler denirken, yakılan
otobüsler ve bankamatikleri bu ülkenin en önemli meselesi haline getirilmesini
kesinlikle kendime çok uzak buluyorum. Tıpkı Ferguson’da siyah bir genci
öldüren polisi, polis olmanın ne kadar zor olduğunu, polisleri de anlamak
gerektiğini, o stres altında hatalar yapılabileceğini söyleyerek savunurken,
eylemcilerin bir bölümünün marketleri yağmalamasını hayati bir mesele olarak
gören ABD’deki sistemi de samimi bulmadığım gibi. Kaldı ki, yanılıyor
olabilirim ama bildiğim kadarı ile en azından batıda eylemlerin önemli bölümü
barışçıl iken, polis eylemlere müdahale etti. Bu durumda, şiddeti başlatan
tarafın eylemciler olmadığını belirtmek lazım. Ancak bizim adımıza muhalifler
adına şunu söyleyebiliriz. Kendimizi savunmak için zorunlu olmadığı sürece
şiddete başvurmak, hele o şiddet yakıp yıkma, etraftaki herkese zarar veren rastgele
bir öfkeye dönüştüğünde bizi amaçlarımızdan uzaklaştırır.
Ülkelerini “güzel ve güneşli günler”e hedefleyen sol
hareketleri aynı ülkeleri karanlığa sürüklenişinin arıcı haline getirebilecek
kadar tehlikeli bir araçtır böyle bir öfke. Bizler için şiddet en son noktada
başvuracak araç olmalı. Gezide de söylediğimiz gibi saldırmamalıyız,
direnmeliyiz, direnmenin ötesine geçen her türlü methodu reddetmeliyiz. Çünkü
direnmenin ötesine geçen her tür method bizleri karşı olduğumuz sistem ile aynı
noktaya taşıyacaktır.
Solun ve sosyalistlerin Kürt Hareketi’nin eylemlerini
desteklemeleri doğru bir karardı. Kişisel düşünceme göre, bizler bu eylemler
şiddete, başvurduğu sürece, bu şiddet doğrudan suçsuz insanlara yönelmedikçe bu
harekete desteğimizi çekmemeliydik. Ancak olabildiğince bu eylemlerin savunma
amaçlı olmayan her türlü şiddetten arınması için çabalamamız gerekiyordu. Sol
hareketlerin bunu ne kadar başardı? Bilmiyorum.
Eylemlerdeki ölümler konusunda ne diyebiliriz? Eylemlerin
kesinlikle en korkunç yanıdır. Bu ölümler konusunda herkes kendini
sorgulamalıdır diye düşünüyorum. Hiçbir zaman yapmayacağına inansam da devlet
ve AKP, biz sosyalistler ve solcular, ulusalcılar, Kürt Hareketi, herkes,
acaba bu ölümlerden ne kadar sorumluyuz,
yapacağımız her hangi bir şey bu ölümleri engelleyebilir ya da azaltabilir
miydi diye düşünmelidir. Ayrıca meşru müdafa sayılmayacak her ölüm vakasından
sorumlu olanların cezalandırılması için elimizden geleni yapmalı, suçluların
bulunması ve yargılanması gerektiğini elimde olan her yolla söylemeli ve
savunmalıyız.
Eylemler hakkında söylenecek son söz nedir? Eylemler bizim
birçok şey gösterdi. Öncelikle, hükümetin her hangi bir muhalif kesime nasıl
hızla, hiç beklenmedik bir anda yaklaşabiliyorsa, öyle hızla beklenmeden uzaklaşabildiğini
gördük. Bu hükümete ve AKP’ye doğrudan bağlı her kurum, her yapı, her kesimin
dikkate alması gereken bir durumdur.
Ülkemizde, ortak noktalarda buluşabilecek muhalif
hareketlerin ne yazık ki, diyalog eksikliği, tarafların en azından ilan
ettikleri amaç ve bakış açıları ile uyuşmayan eylemler yüzünden hızla birbirinden
ayrılabildiğini gördük.
Eylemlerdeki şiddetin, hükümet tarafından eylemlerin
haklılığını gölgelemek için ne kadar etkili bir şekilde kullanılabildiğini bir
kere daha gördük, söz konusu şiddet hükümetin barışçıl eylemlere müdahalesi
sonucu ortaya çıkmış olsa bile.
Ve tüm bunların ötesinde ölümler kaldı geriye. Ne yapsak
silemeyeceğimiz bir ağırlık olarak. Hükümetimiz bu ağırlığı hisseder mi
bilmiyorum, ama biz solcular ve sosyalistler hissetmeliyiz.
Tüm bunları değerlendirmeli, ve ülkemiz giderek daha da
artan bir gerilim altında, belirsiz bir geleceğe sürüklenirken, bu ülkenin “güzel
ve güneşli günler”e ulaşması için neler yapabileceğimizi düşünmeliyiz.
Ülkemizde solun ve sosyalizmin giderek daha fazla güçlendiğini düşünüyorum. Bu
artan güç hem bize belki 1970lerden beri hiç elimizde olmayan fırsatlar
sunuyor, hem de ülkemizde olan ve olacak olaylarla ilgili sorumluluğumuzu
arttırıyor.
No comments:
Post a Comment