Monday, December 1, 2014

Ferguson Olayları ve ABD’de Polis Şiddeti


Öncelikle şunu belirtmeliyim. En başından beri Ferguson Olaylarını ancak kısmen takip edebildim. Olaylara neden olan ana meselenin tüm ayrıntılarını bilmiyorum. Olayda polis şiddetini haklı çıkaracak ayrıntılar olabilir. Ancak, ABD’de yaşadığım 6 küsur senenin ardından, bu ülkede, kimi gruplara karşı ciddi bir polis şiddeti olduğunu düşünüyorum. Neden böyle düşündüğümü bu yazıda ayrıntıları ile yazacağım.

Ancak öncelikle Ferguson Olayı ile ilgili benim deneyimlerimi aktarmak istiyorum. Ferguson Olayları başladığı günlerde olayları çok fazla takip edemedim. Türkiye gündemi çok aktifti. Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında Recep Tayyip Erdoğan AKP’nin yeni genel başkanını seçiyordu. Sonrasında, akademik yaşamımda ortaya çıkan kimi sorunları halletmek, oldukça fazla zamanımı aldığı için, yine bu olayı tüm ayrıntıları ile araştırma fırsatım olmadı. Ne yazık ki bu yazının öncesinde de kapsamlı bir araştırma yapma şansım yok.

Sadece şunu söyleyebilirim. Olay sırasında, ABD’de Ferguson Missouri’de silah taşımayan siyah bir genç polis tarafından vuruluyor. Polisin iddiasına göre genç polisin yüzüne vurmuş. Sonra da polisin silahını almaya çalışmış. Ancak olayın bu şekilde olmadığını savunan tanıklar da var. Daha önce de yazdığım gibi burada ABD polisi haklı ya da haksız olabilir. Ancak beni ve diğer insanları asıl çileden çıkaran iki konu şu. Birincisi, en azından ciddi bir soruşturma gerektirdiği halde bu konunun hızla kapanması için çaba harcandığına ilişkin oluşan izlenim. İkincisi de olayın ardından polis şiddetini protesto edenlere karşı tahammülsüzlük. Ki bu tahammülsüzlük sadece ilgili şehrin polisi ve valisi tarafından değil, aynı zamanda ABD’deki sağcı medya tarafından da sergileniyor.

Bu olayın ABD’de tanık olduğum en organize ve kapsamlı hareketlerden birini başlattığını söyleyebilirim. Hareketin ismi Polis Şiddetine Karşı Mücadele Hareketi. Ve sadece benim bulunduğum şehirde değil, birçok başka şehirde de hareketin içinde bulunan birçok insan var. 50 60 kişinin yaptığı bir gösterinin haber değeri taşıdığı küçük bir şehir Salt Lake City. Ancak bu hareket, yani Polis Şiddetine Karşı Mücadele Hareketi, olaydan aylar sonra 200 300 kişi toplayıp yürüyüş düzenleyebiliyor, üstelik de Utah’ın önemli politikacılarından birini de yürüyüşe davet edebiliyor. Olayın sonrasında kurulan CopWatch adından bir facebook grubu var. Bu site, isminden de anlaşılabileceği gibi, polisleri izliyor, ABD’nin her yerinde polis şiddeti vakaları hakkındaki haberleri topluyor ve facebook üzerinden yayınlıyor. Öyle olaylar var ki, insan inanmak da güçlük çekiyor. Facebook hesabınız varsa bir göz atmanızı tavsiye ederim. Ben bu yazımda, kendi dinlediğim veya  araştırdığım vakalardan bahsedeceğim.

Öncelikle, elimden geldiğince Polis Şiddetine Karşı Mücadele Hareketini takip etmeye çalıştığımı belirteyim. Eylül ayında bir eylemlerine katılmıştım. Son bir hafta içinde de iki eylemlerine katıldım. Biri yukarıda bahsettiğim büyük eylem. Bundan iki yıl kadar önce, bir başka güvenlik kuvvetinin yol açtığı ölümün ardından Salt Lake City’de düzenlenen eylemi organize edenlerden biri de bendim.

Olayın kurbanı Trayvon Martin adındaki gençti. Florida’da gönüllü mahalle bekçisi tarafından öldürülmüştü. ABD’de pek çok yerde mahallelerde insanlar organize olup, her akşam aralarından birini bekçi olarak görevlendiriyorlar. Görevlendirilen mahalle bekçisi, o mahallede yaşayan insanlardan birisi oluyor, ve gönüllü olduğu akşam, gece boyunca mahalleye giren çıkan insanları gözlemliyor. Bu tarz gönüllü mahalle bekçilerinin kendilerini savunmalarını gerektiren durumlar haricinde silah kullanma yetkisi yok. Şüphelendikleri durumlarda yapmaları gereken polisi arayıp olayı bildirmek.

Olayın olduğu gece Florida’da ilgili mahallenin bekçisi 16 yaşında siyah bir çocuk görüyor. Sırf görünüşüne bakarak çocuğu şüpheli buluyor. Takip etmeye karar veriyor. Olayın buraya kadar olan bölümünde hiçbir şüphe yok. O gece gönüllü mahalle bekçiliği yapan adam da bunu itiraf ediyor. Takip ettiği çocuk birkaç dakikalık yürüyüş mesafesinde oturan, orta sınıf olarak adlandırılabilecek bir ailenin çocuğu. Çocuk bir süre hızlı yürüyerek, gece vakti kendisini takip eden tanımadığı adamdan kaçmaya çalışıyor. Sonra arkasını dönüyor. “Niye beni takip ediyorsun?” diye soruyor. Onu takip eden adam da “Bu mahallede ne yapıyorsun?” diyor çocuğa. Buradan sonra ne olduğu tartışmalı. Bir şekilde çocukla adamın arasındaki tartışma kavgaya dönüşüyor. İlk kimin kime vurduğu belli değil, ilgili tanıklar farklı şeyler söylüyor. Ama sonuç olarak adam çocuğu vuruyor.

Olayın asıl vahim yanı bundan sonra başlıyor. Polis olay yerine geliyor, adamı kısa bir sorgudan sonra serbest bırakıyor. Oysa adam, mevcud durumda ciddi bir şüpheli. Ve şüpheli insanlara uygulanan standard prosedür, uyuşturucu ve alkol testi ile sicil taraması bu adama uygulanmıyor. Bunun yerine polis ölen çocuğun uyuşturucu kullanıp kullanmadığını test ediyor, geçmişini tartıyor, yani adeta çocuğun ölümünü haklı çıkaracak bir bahane arıyor. Çocuğun ailesi iki gün sonra çocuklarının izini bulabiliyor. Olay aydınlandıkça, polis ve mahkemelerin üzerinde baskı artıyor ve sonunda olaya karşılan gönüllü mahalle bekçisi tutuklanıyor ve yargılanıyor.

ABD askerlerinin tüm Dünya’da uyguladıkları şiddeti iyi kötü medyadan ve kimi zaman bizzat Amerikalıların yaptığı, ve söz konusu şiddeti övünerek anlattıkları filmlerden görebiliyoruz. Bu filmlerin örneğini izlemek isteyenler, internetten Zero Dark Trinity’i bulup seyredebilir, ancak bunu yapmak isteyenlere filmin çok rahatsız edici olduğunu belirtmeliyim. Bu şiddeti uygulayan askerlerin de çoğu zaman hiçbir ceza almadan kurtulabildiklerini iyi kötü biliyoruz. Nisbeten daha az bilinen ABD içindeki güvenlik birimlerinin de, federal polisin, veya kimi şehir belediyelerinin kontrolündeki polisin, hatta gönüllü güvenlik görevlilerinin ABD için kimi gruplara karşı şiddetinin var olduğu ve daha vahimi, ABD’de bu gruplara şiddet uygulayan güvenlik görevlilerinin, çoğu zaman komik sayılabilecek açıklamalarla, mahkeme bir yana savcının karşısında bile çıkmaktan kurtulabilmesi.

Örneğin yakın zamanda Utah’taki bir vakada, samuray kılıcı taşıyan bir siyah adam polis tarafından vuruluyor. Adamın kılıç taşımasının nedeni, Utah’ta o gün düzenlenen bir çizgi roman festivali. Bu festivale gelenlerin önemli bölümü çizgi roman karakterleri gibi giyinerek geliyorlar. Bunun ötesinde, Utah’ta samuray kılıcı bir yana, ruhsatsız tabanca bile taşımanın serbest olduğunu. Hatta bu eyaletin parlementosunun, ruhsatsız silah taşımaya karşı çıkacak her türlü kısıtlamaya şiddetle karşı olduğunu belirtmeliyim. Yani samuray kılıcı taşımak bir yana, tabanca taşımak bile bu eyalette suç değil. Ancak polis, siyah adamı, kılıç taşıyor bahanesi ile vurabiliyor. Ve ilgili şehri polis teşkilatı haklı olduklarını ispatlamak için, adamın taşıdığı kılıç olduğunu iddia ettikleri kılıcı basına gösteriyorlar. Göstermeleri gereken polisin adamı vurmasına neden olabilecek bir şey yapıp yapmadığı olması gerektiği halde. Basına yansıyan son vakada polis 12 yaşında bir çocuğu üzerindeki oyuncak tabancayı gerçek sandıkları için vurup öldürüyor.

Sağcı medya ve kimi siyasetçiler adeta, polisin ve güvenlik görevlilerinin güvenliği sağlamak için kimi ABD vatandaşlarını yanlışlıkla öldürmelerinin hoş görülmesi gerektiğini savunuyorlar. Bu açıklamanın farklı bir versiyonunu biz ABDli olmayan Dünya vatandaşları da biliyoruz. Sonuçta ABDli sağcılar bizim de yüzümüze baka baka kendi askerlerinin, ülke güvenliğini sağlamak için kimi zaman yanlışlıkla görev yaptıkları ülkelerin vatandaşlarını öldürebileceğini, bunu yapan askerlerin uluslararası yargı makamlarında yargılanamayacağını söylüyorlar. Zaten bu nedenle ABD uluslarası yargı sistemini tanımıyor. İlginç olan, ABD içindeki güvenlik görevlilerinin de, kendi ülkelerinin güvenliğini sağlamak için ABD vatandaşlarını öldürebilmeleri. Sonuçta güvenlik görevlisi tüm ABD vatandaşlarının güvenliğini sağlamakla görevli ve buna öldürdüğü insan da dahil. Bu elbette komik bir durum, bir güvenlik görevlisi, güvenliğini sağlaması gereken adamı öldürdüğünde bunu normal karşılamak nasıl mümkün olabilir diye sorabilirsiniz.

Cevap elbette, aslında sağcıların da bildiği, doğrudan söyleyemeseler de ima yolu ile ifade ettiği bir şey. Tüm ABD vatandaşları eşit değil. Kimi ABD vatandaşları diğerlerine göre daha fazla Amerikalı sayılıyor.

Bizim ülkemizde de kimi polislerin, kimi Türkiye vatandaşlarına diğerlerinden daha farklı davrandıklarına şahit olan, en azından bunu duyan olmuştur. Zengin insanlar ve AKPliler bugün bu kategoriye giren insanlar. Günümüzde AKPliler de zengin insanlar da görünümleri sayesinde ayırt edilebiliyorlar. O nedenle polis ortalama, laik yaşam tarzına sahip biri ile karşılaştığında çok da çekinmesine gerek olmuyor. Sonuç olarak yanlış bir şey yaptığında, kendisinden hesap sorulmasının çok da kolay olmadığını biliyor.

ABD böyle değil, ABD’de ortalama ABD vatandaşı olan Avrupa kökenli ve orta düzeyde gelir sahibi olan, üniversite mezunu olan, ya da en azından düzenli bir işte çalışan insanların polisten hesap sorma şansı bize göre daha fazla. Polisin, belediyelere bağlı olması, ve ABDli vatandaşların sahip olduğu ortalama bilinç düzeyi bunu kolaylaştırıyor.

Ancak siyah, Latin Amerikalı, evsiz, ya da üniversite mezunu olmayan ve ekonomik olarak kötü durumda olan insanlar söz konusu olduğunda, polisten hesap sormak daha zor.  Sonuç olarak ABD’deki yargı sistemi ve sağcı ve kimi zaman tarafsız gibi görülen CNN, NBC gibi kanallar nedeniyle, ABD’nin önemli bölümü bu grupları potansiyel suçlu olarak görüyor. Polisin bu gruplardan her hangi birinin içindeki bir insana uyguladığı şiddet gündeme geldiğinde, bu kanallar hem söz konusu grubun tamamına, hem de polis şiddetine maruz kalan bireye karşı karalama kampanyası başlatıyor.

Örneğin Trayvon Martin benzeri bir vakada, siyahların suç oranlarını gündeme getiriyorlar. Aynı zamanda çocuğun geçmişinde bulunan her hangi bir olay, örneğin 16 yaşında bir çocuğun okulda yaşayabileceği sıradan bir kavga, çocuğu karalamak için kullanılıyor.

Sonuç olarak ben de ABD’de polisle karşılaştığım durumlarda, polisin beni tarttığını hissediyorum. Deri rengim çok beyaz değil, belki bir Latin Amerikalı olabilecek kadar koyu, ancak polisin benim kesin olarak Avrupalı olmadığıma karar vermesini sağlayacak kadar koyu değil. Beni en ciddi olarak kurtaran genellikle aksanım oluyor. Aksanım çok mükemmel değil, ama ortalama orta sınıfa mensup bir ABDli kadar iyi konuşuyorum sanırım İngilizce’yi. Elbette polis bir şekilde benim pasaportuma baktığında, bana uygulayacağı şiddetin hesabını kolay kolay soramayacağımı düşünebilir. Ancak polisle karşılaştığım vakaların hiçbirinde polisin pasaportuma bakmasına gerek olmadı.

Sonuç olarak benim edindiğim izlenim şu ABD’de güvenlik güçleri mensupları ülkenin kendi vatandaşlarına uyguladığı şiddetin hesabını vermiyor. Hatta bunun ötesinde, sağcı medya ile kimi ABD güvenlik teşkilatları adeta bu şiddetin adeta hiçbir somut gerekçe olmadan uygulamaya hakları olduğunu düşünüyor. Sonuç olarak gerçek Amerikalı sayılan, Avrupa kökenli, orta sınıf insanların güvenliği için, bazen siyah, ya da yoksul ABDlilerin ve elbette Avrupa ülkesi vatandaşı olmayan yabancıların öldürülmesi gerekiyor onlara göre. Elbette kimi zaman yanlışlıklar oluyor, ancak eğer gerçek Amerikalı sayılan insanlar, güvenlik görevlilerinin işlerini yapmalarını istiyorlarsa, sağcı medyaya göre bu tür yanlışlıkları hoş görmeli, ve güvenlik güçlerinin üzerine gitmemeli. Tıpkı yine aynı gerçek Amerikalıların, Irak’ta yapılan yanlışlıklardan dolayı, askerlerinin üzerine gitmemesi gerektiği gibi, yine aynı sağcı medyaya göre.

Tüm bunlardan yola çıkarak şunu söyleyebilirim. ABD güvenlik güçleri, ki bunlara, polis, asker ve gönüllüler dahil, ABD vatandaşlarının bile tamamına güvenlik hissi vermiyor, aksine ABDdeki insanların bir bölümü polis gördüğünde korkuyor ve bu duyguyu yaşayan insanların büyük bölümü kendi halinde zararsız insanlar. Özellikle ABDdeki sağ, ABD güvenlik güçlerinin, güvenliği sağlama adına, hiçbir suç işlememiş insanlara karşı şiddet kullanmayı meşru olduğunu savunuyor, ve ne yazık ki ABD’de polislerin önemli bölümü de bu mantığı benimsemiş durumda. Yani güvenliği yaratması gereken kurumlar, güvensizlik yaratıyorlar. Bugün ABD’de Avrupa kökenli orta sınıf bu bakış açısından, yani güvenliği sağlama adına yaratılan güvensizliği hissetmiyor. Ancak bu bakış açısı, bu mantık bir kere toplumda yer ettiği zaman, güvenlik güçlerinin Avrupa kökenli Orta Sınıfa da güvenliği sağlamak adına, güvensizlik duygusu hissettirmeyeceğinin hiçbir garantisi yok.

Herşeyden önce, Dünya’daki bütün ülkelerin iç meselelerini kendi meselesi gibi gören, bu ülkelere müdahale eden, ama kendi içi meselelerine kimsenin karışmasına izin vermeyen ABD’ye bence, şunu söylemek lazım, bugünün Dünyasında hiçbir ülkenin iç meselesi sadece kendi meselesi değildir. ABDnin iç meselesi de artık hepimizin tüm Dünya’nın meselesidir. Biz Dünya vatandaşları olarak farklı ülkelerde yaşanan tüm sorunları beraberce çözeceğiz. Buna ABD’deki kardeşlerimizin yaşadıkları haksızlıklar da dahildir.

Amerikan halkı bu bir gün kurulacağına inandığım yeni Dünya’nın zaten parçasıdır. Ancak ABD federal devleti, ve eyaletleri eğer bu Dünya’nın parçası olmak istiyorlarsa, öncelikle geçmişte ve günümüzde yaptıklarının hesabını vermeli, verebilmelidir. Kimilerinin güvenliğini sağlamak adına, Dünya’daki insanların büyük bölümüne hatta kendi vatandaşlarının giderek artan önemli bir kesimine güvensizlik hissi yaşatan bir kurum, ve böyle kurumları içeren bir devlet bu yeni Dünya’nın bir parçası olamaz.

No comments:

Post a Comment