Öncelikle şunu belirtmeliyim. En başından beri Ferguson
Olaylarını ancak kısmen takip edebildim. Olaylara neden olan ana meselenin tüm
ayrıntılarını bilmiyorum. Olayda polis şiddetini haklı çıkaracak ayrıntılar
olabilir. Ancak, ABD’de yaşadığım 6 küsur senenin ardından, bu ülkede, kimi
gruplara karşı ciddi bir polis şiddeti olduğunu düşünüyorum. Neden böyle
düşündüğümü bu yazıda ayrıntıları ile yazacağım.
Ancak öncelikle Ferguson Olayı ile ilgili benim
deneyimlerimi aktarmak istiyorum. Ferguson Olayları başladığı günlerde olayları
çok fazla takip edemedim. Türkiye gündemi çok aktifti. Cumhurbaşkanlığı seçimi
sonrasında Recep Tayyip Erdoğan AKP’nin yeni genel başkanını seçiyordu.
Sonrasında, akademik yaşamımda ortaya çıkan kimi sorunları halletmek, oldukça
fazla zamanımı aldığı için, yine bu olayı tüm ayrıntıları ile araştırma
fırsatım olmadı. Ne yazık ki bu yazının öncesinde de kapsamlı bir araştırma
yapma şansım yok.
Sadece şunu söyleyebilirim. Olay sırasında, ABD’de Ferguson
Missouri’de silah taşımayan siyah bir genç polis tarafından vuruluyor. Polisin
iddiasına göre genç polisin yüzüne vurmuş. Sonra da polisin silahını almaya
çalışmış. Ancak olayın bu şekilde olmadığını savunan tanıklar da var. Daha önce
de yazdığım gibi burada ABD polisi haklı ya da haksız olabilir. Ancak beni ve
diğer insanları asıl çileden çıkaran iki konu şu. Birincisi, en azından ciddi
bir soruşturma gerektirdiği halde bu konunun hızla kapanması için çaba
harcandığına ilişkin oluşan izlenim. İkincisi de olayın ardından polis
şiddetini protesto edenlere karşı tahammülsüzlük. Ki bu tahammülsüzlük sadece
ilgili şehrin polisi ve valisi tarafından değil, aynı zamanda ABD’deki sağcı
medya tarafından da sergileniyor.
Bu olayın ABD’de tanık olduğum en organize ve kapsamlı
hareketlerden birini başlattığını söyleyebilirim. Hareketin ismi Polis Şiddetine
Karşı Mücadele Hareketi. Ve sadece benim bulunduğum şehirde değil, birçok başka
şehirde de hareketin içinde bulunan birçok insan var. 50 60 kişinin yaptığı bir
gösterinin haber değeri taşıdığı küçük bir şehir Salt Lake City. Ancak bu
hareket, yani Polis Şiddetine Karşı Mücadele Hareketi, olaydan aylar sonra 200
300 kişi toplayıp yürüyüş düzenleyebiliyor, üstelik de Utah’ın önemli
politikacılarından birini de yürüyüşe davet edebiliyor. Olayın sonrasında
kurulan CopWatch adından bir facebook grubu var. Bu site, isminden de
anlaşılabileceği gibi, polisleri izliyor, ABD’nin her yerinde polis şiddeti
vakaları hakkındaki haberleri topluyor ve facebook üzerinden yayınlıyor. Öyle
olaylar var ki, insan inanmak da güçlük çekiyor. Facebook hesabınız varsa bir
göz atmanızı tavsiye ederim. Ben bu yazımda, kendi dinlediğim veya araştırdığım vakalardan bahsedeceğim.
Öncelikle, elimden geldiğince Polis Şiddetine Karşı Mücadele
Hareketini takip etmeye çalıştığımı belirteyim. Eylül ayında bir eylemlerine
katılmıştım. Son bir hafta içinde de iki eylemlerine katıldım. Biri yukarıda
bahsettiğim büyük eylem. Bundan iki yıl kadar önce, bir başka güvenlik
kuvvetinin yol açtığı ölümün ardından Salt Lake City’de düzenlenen eylemi
organize edenlerden biri de bendim.
Olayın kurbanı Trayvon Martin adındaki gençti. Florida’da gönüllü
mahalle bekçisi tarafından öldürülmüştü. ABD’de pek çok yerde mahallelerde
insanlar organize olup, her akşam aralarından birini bekçi olarak
görevlendiriyorlar. Görevlendirilen mahalle bekçisi, o mahallede yaşayan
insanlardan birisi oluyor, ve gönüllü olduğu akşam, gece boyunca mahalleye
giren çıkan insanları gözlemliyor. Bu tarz gönüllü mahalle bekçilerinin
kendilerini savunmalarını gerektiren durumlar haricinde silah kullanma yetkisi
yok. Şüphelendikleri durumlarda yapmaları gereken polisi arayıp olayı
bildirmek.
Olayın olduğu gece Florida’da ilgili mahallenin bekçisi 16
yaşında siyah bir çocuk görüyor. Sırf görünüşüne bakarak çocuğu şüpheli
buluyor. Takip etmeye karar veriyor. Olayın buraya kadar olan bölümünde hiçbir
şüphe yok. O gece gönüllü mahalle bekçiliği yapan adam da bunu itiraf ediyor.
Takip ettiği çocuk birkaç dakikalık yürüyüş mesafesinde oturan, orta sınıf
olarak adlandırılabilecek bir ailenin çocuğu. Çocuk bir süre hızlı yürüyerek,
gece vakti kendisini takip eden tanımadığı adamdan kaçmaya çalışıyor. Sonra arkasını
dönüyor. “Niye beni takip ediyorsun?” diye soruyor. Onu takip eden adam da “Bu
mahallede ne yapıyorsun?” diyor çocuğa. Buradan sonra ne olduğu tartışmalı. Bir
şekilde çocukla adamın arasındaki tartışma kavgaya dönüşüyor. İlk kimin kime
vurduğu belli değil, ilgili tanıklar farklı şeyler söylüyor. Ama sonuç olarak
adam çocuğu vuruyor.
Olayın asıl vahim yanı bundan sonra başlıyor. Polis olay
yerine geliyor, adamı kısa bir sorgudan sonra serbest bırakıyor. Oysa adam,
mevcud durumda ciddi bir şüpheli. Ve şüpheli insanlara uygulanan standard
prosedür, uyuşturucu ve alkol testi ile sicil taraması bu adama uygulanmıyor.
Bunun yerine polis ölen çocuğun uyuşturucu kullanıp kullanmadığını test ediyor,
geçmişini tartıyor, yani adeta çocuğun ölümünü haklı çıkaracak bir bahane
arıyor. Çocuğun ailesi iki gün sonra çocuklarının izini bulabiliyor. Olay
aydınlandıkça, polis ve mahkemelerin üzerinde baskı artıyor ve sonunda olaya
karşılan gönüllü mahalle bekçisi tutuklanıyor ve yargılanıyor.
ABD askerlerinin tüm Dünya’da uyguladıkları şiddeti iyi kötü
medyadan ve kimi zaman bizzat Amerikalıların yaptığı, ve söz konusu şiddeti
övünerek anlattıkları filmlerden görebiliyoruz. Bu filmlerin örneğini izlemek
isteyenler, internetten Zero Dark Trinity’i bulup seyredebilir, ancak bunu
yapmak isteyenlere filmin çok rahatsız edici olduğunu belirtmeliyim. Bu şiddeti
uygulayan askerlerin de çoğu zaman hiçbir ceza almadan kurtulabildiklerini iyi
kötü biliyoruz. Nisbeten daha az bilinen ABD içindeki güvenlik birimlerinin de,
federal polisin, veya kimi şehir belediyelerinin kontrolündeki polisin, hatta
gönüllü güvenlik görevlilerinin ABD için kimi gruplara karşı şiddetinin var
olduğu ve daha vahimi, ABD’de bu gruplara şiddet uygulayan güvenlik
görevlilerinin, çoğu zaman komik sayılabilecek açıklamalarla, mahkeme bir yana
savcının karşısında bile çıkmaktan kurtulabilmesi.
Örneğin yakın zamanda Utah’taki bir vakada, samuray kılıcı
taşıyan bir siyah adam polis tarafından vuruluyor. Adamın kılıç taşımasının
nedeni, Utah’ta o gün düzenlenen bir çizgi roman festivali. Bu festivale gelenlerin
önemli bölümü çizgi roman karakterleri gibi giyinerek geliyorlar. Bunun
ötesinde, Utah’ta samuray kılıcı bir yana, ruhsatsız tabanca bile taşımanın
serbest olduğunu. Hatta bu eyaletin parlementosunun, ruhsatsız silah taşımaya karşı
çıkacak her türlü kısıtlamaya şiddetle karşı olduğunu belirtmeliyim. Yani
samuray kılıcı taşımak bir yana, tabanca taşımak bile bu eyalette suç değil.
Ancak polis, siyah adamı, kılıç taşıyor bahanesi ile vurabiliyor. Ve ilgili
şehri polis teşkilatı haklı olduklarını ispatlamak için, adamın taşıdığı kılıç
olduğunu iddia ettikleri kılıcı basına gösteriyorlar. Göstermeleri gereken
polisin adamı vurmasına neden olabilecek bir şey yapıp yapmadığı olması
gerektiği halde. Basına yansıyan son vakada polis 12 yaşında bir çocuğu
üzerindeki oyuncak tabancayı gerçek sandıkları için vurup öldürüyor.
Sağcı medya ve kimi siyasetçiler adeta, polisin ve güvenlik
görevlilerinin güvenliği sağlamak için kimi ABD vatandaşlarını yanlışlıkla
öldürmelerinin hoş görülmesi gerektiğini savunuyorlar. Bu açıklamanın farklı
bir versiyonunu biz ABDli olmayan Dünya vatandaşları da biliyoruz. Sonuçta ABDli
sağcılar bizim de yüzümüze baka baka kendi askerlerinin, ülke güvenliğini
sağlamak için kimi zaman yanlışlıkla görev yaptıkları ülkelerin vatandaşlarını
öldürebileceğini, bunu yapan askerlerin uluslararası yargı makamlarında
yargılanamayacağını söylüyorlar. Zaten bu nedenle ABD uluslarası yargı
sistemini tanımıyor. İlginç olan, ABD içindeki güvenlik görevlilerinin de,
kendi ülkelerinin güvenliğini sağlamak için ABD vatandaşlarını öldürebilmeleri.
Sonuçta güvenlik görevlisi tüm ABD vatandaşlarının güvenliğini sağlamakla
görevli ve buna öldürdüğü insan da dahil. Bu elbette komik bir durum, bir
güvenlik görevlisi, güvenliğini sağlaması gereken adamı öldürdüğünde bunu
normal karşılamak nasıl mümkün olabilir diye sorabilirsiniz.
Cevap elbette, aslında sağcıların da bildiği, doğrudan
söyleyemeseler de ima yolu ile ifade ettiği bir şey. Tüm ABD vatandaşları eşit
değil. Kimi ABD vatandaşları diğerlerine göre daha fazla Amerikalı sayılıyor.
Bizim ülkemizde de kimi polislerin, kimi Türkiye
vatandaşlarına diğerlerinden daha farklı davrandıklarına şahit olan, en azından
bunu duyan olmuştur. Zengin insanlar ve AKPliler bugün bu kategoriye giren
insanlar. Günümüzde AKPliler de zengin insanlar da görünümleri sayesinde ayırt
edilebiliyorlar. O nedenle polis ortalama, laik yaşam tarzına sahip biri ile
karşılaştığında çok da çekinmesine gerek olmuyor. Sonuç olarak yanlış bir şey
yaptığında, kendisinden hesap sorulmasının çok da kolay olmadığını biliyor.
ABD böyle değil, ABD’de ortalama ABD vatandaşı olan Avrupa
kökenli ve orta düzeyde gelir sahibi olan, üniversite mezunu olan, ya da en
azından düzenli bir işte çalışan insanların polisten hesap sorma şansı bize
göre daha fazla. Polisin, belediyelere bağlı olması, ve ABDli vatandaşların
sahip olduğu ortalama bilinç düzeyi bunu kolaylaştırıyor.
Ancak siyah, Latin Amerikalı, evsiz, ya da üniversite mezunu
olmayan ve ekonomik olarak kötü durumda olan insanlar söz konusu olduğunda,
polisten hesap sormak daha zor. Sonuç
olarak ABD’deki yargı sistemi ve sağcı ve kimi zaman tarafsız gibi görülen CNN,
NBC gibi kanallar nedeniyle, ABD’nin önemli bölümü bu grupları potansiyel suçlu
olarak görüyor. Polisin bu gruplardan her hangi birinin içindeki bir insana
uyguladığı şiddet gündeme geldiğinde, bu kanallar hem söz konusu grubun
tamamına, hem de polis şiddetine maruz kalan bireye karşı karalama kampanyası
başlatıyor.
Örneğin Trayvon Martin benzeri bir vakada, siyahların suç
oranlarını gündeme getiriyorlar. Aynı zamanda çocuğun geçmişinde bulunan her
hangi bir olay, örneğin 16 yaşında bir çocuğun okulda yaşayabileceği sıradan
bir kavga, çocuğu karalamak için kullanılıyor.
Sonuç olarak ben de ABD’de polisle karşılaştığım durumlarda,
polisin beni tarttığını hissediyorum. Deri rengim çok beyaz değil, belki bir
Latin Amerikalı olabilecek kadar koyu, ancak polisin benim kesin olarak
Avrupalı olmadığıma karar vermesini sağlayacak kadar koyu değil. Beni en ciddi
olarak kurtaran genellikle aksanım oluyor. Aksanım çok mükemmel değil, ama
ortalama orta sınıfa mensup bir ABDli kadar iyi konuşuyorum sanırım İngilizce’yi.
Elbette polis bir şekilde benim pasaportuma baktığında, bana uygulayacağı
şiddetin hesabını kolay kolay soramayacağımı düşünebilir. Ancak polisle
karşılaştığım vakaların hiçbirinde polisin pasaportuma bakmasına gerek olmadı.
Sonuç olarak benim edindiğim izlenim şu ABD’de güvenlik
güçleri mensupları ülkenin kendi vatandaşlarına uyguladığı şiddetin hesabını
vermiyor. Hatta bunun ötesinde, sağcı medya ile kimi ABD güvenlik teşkilatları adeta
bu şiddetin adeta hiçbir somut gerekçe olmadan uygulamaya hakları olduğunu
düşünüyor. Sonuç olarak gerçek Amerikalı sayılan, Avrupa kökenli, orta sınıf
insanların güvenliği için, bazen siyah, ya da yoksul ABDlilerin ve elbette
Avrupa ülkesi vatandaşı olmayan yabancıların öldürülmesi gerekiyor onlara göre.
Elbette kimi zaman yanlışlıklar oluyor, ancak eğer gerçek Amerikalı sayılan
insanlar, güvenlik görevlilerinin işlerini yapmalarını istiyorlarsa, sağcı
medyaya göre bu tür yanlışlıkları hoş görmeli, ve güvenlik güçlerinin üzerine
gitmemeli. Tıpkı yine aynı gerçek Amerikalıların, Irak’ta yapılan
yanlışlıklardan dolayı, askerlerinin üzerine gitmemesi gerektiği gibi, yine
aynı sağcı medyaya göre.
Tüm bunlardan yola çıkarak şunu söyleyebilirim. ABD güvenlik
güçleri, ki bunlara, polis, asker ve gönüllüler dahil, ABD vatandaşlarının bile
tamamına güvenlik hissi vermiyor, aksine ABDdeki insanların bir bölümü polis
gördüğünde korkuyor ve bu duyguyu yaşayan insanların büyük bölümü kendi halinde
zararsız insanlar. Özellikle ABDdeki sağ, ABD güvenlik güçlerinin, güvenliği
sağlama adına, hiçbir suç işlememiş insanlara karşı şiddet kullanmayı meşru olduğunu
savunuyor, ve ne yazık ki ABD’de polislerin önemli bölümü de bu mantığı
benimsemiş durumda. Yani güvenliği yaratması gereken kurumlar, güvensizlik
yaratıyorlar. Bugün ABD’de Avrupa kökenli orta sınıf bu bakış açısından, yani
güvenliği sağlama adına yaratılan güvensizliği hissetmiyor. Ancak bu bakış
açısı, bu mantık bir kere toplumda yer ettiği zaman, güvenlik güçlerinin Avrupa
kökenli Orta Sınıfa da güvenliği sağlamak adına, güvensizlik duygusu
hissettirmeyeceğinin hiçbir garantisi yok.
Herşeyden önce, Dünya’daki bütün ülkelerin iç meselelerini
kendi meselesi gibi gören, bu ülkelere müdahale eden, ama kendi içi
meselelerine kimsenin karışmasına izin vermeyen ABD’ye bence, şunu söylemek
lazım, bugünün Dünyasında hiçbir ülkenin iç meselesi sadece kendi meselesi
değildir. ABDnin iç meselesi de artık hepimizin tüm Dünya’nın meselesidir. Biz
Dünya vatandaşları olarak farklı ülkelerde yaşanan tüm sorunları beraberce
çözeceğiz. Buna ABD’deki kardeşlerimizin yaşadıkları haksızlıklar da dahildir.
Amerikan halkı bu bir gün kurulacağına inandığım yeni Dünya’nın
zaten parçasıdır. Ancak ABD federal devleti, ve eyaletleri eğer bu Dünya’nın
parçası olmak istiyorlarsa, öncelikle geçmişte ve günümüzde yaptıklarının
hesabını vermeli, verebilmelidir. Kimilerinin güvenliğini sağlamak adına, Dünya’daki
insanların büyük bölümüne hatta kendi vatandaşlarının giderek artan önemli bir
kesimine güvensizlik hissi yaşatan bir kurum, ve böyle kurumları içeren bir
devlet bu yeni Dünya’nın bir parçası olamaz.
No comments:
Post a Comment