Monday, November 17, 2014

Allah’ın Varlığı İspatlanabilir mi? (Neden Müslüman Değilim – Beşinci Yazı)


İçinde yaşadığımız Evren, Dünya, hatta kendi bedenimiz bize mucize gibi gelebilecek birçok özelliğe sahiptir. Yıldızların yaydığı ısı ve ışık, gezegenlerin güneşin etrafında dönmesi, iç organlarımızın çalışması, vucudumuzdaki hücrelerin yapısı, etrafımızdaki her nesnenin yapıtaşı olan atomların yapısı aklıma gelen örneklerden birkaçı. Bu örneklerden sadece bir tanesini bile internette zaman ayırarak araştıran bir insan, araştırdığı konu ile ilgili hayret verici bilgilere ulaşabilir. Ve kimi insanlara göre, Evren’in, Dünya’nın ve kendi bedenimizin sahip olduğu bu hayret verici özellikler Tanrı’nın ya da Allah’ın var olduğunun ispatıdır. Bu insanlara göre, bu derece sıradışı, akıl almaz özelliğe sahip olan bir Evren’in, Dünya’nın ve insan bedeninin kendiliğinden oluşmuş olması mümkün değildir. Dolayısı ile Evren’i, Dünya’yı ve insanı başka bir varlık yaratmış olmalıdır. Onlara göre bu varlık da Tanrı’dır ya da Allah’tır.

Yukarıda özetle bahsettiğim iddiayı şaşılacak kadar çok sayıda internet sitesinde, kitapta görmek mümkündür. Gerek Hiristiyanlık’ı gerekse Müslümanlık’ı yaymak amacı ile basılan broşürlerin, kitapların, kitapçıkların, internet sitelerinin önemli bir bölümü, bazen yarasından fazlası yukarıda kısaca bahsettiğim açıklamaya ayrılır. Ve söz konusu yayınların bazılarında yukarıdaki açıklamanın, Tanrı’nın ya da Allah’ın varlığını bilimsel bir ispatı olduğu, ve bu açıklamanın hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde kanıtladığı savunulur. Peki bu iddia doğru mu? Yukarıdaki paragrafta yazdıklarım Tanrı’nın var olduğunu gerçekten ispatlıyor mu?

Bu sorunun cevabını vermeden önce, şunu belirtmekte fayda var. Bu yazının ilk paragrafında yazdıklarım Tanrı’nın gerçekten de var olduğunu ispatlıyor olsa bile, bu ne İncil’in ne de Kuran’ın o Tanrı tarafından gönderildiğini kanıtlamaz. Hem bir Tanrı’nın var olduğuna inanmak hem de Hiristiyanlık’ın ve İslam’ın insanlar tarafından oluşturulmuş dinler olmadığına inanmak mümkündür. Aslında bugün dinsiz olarak tanımlayabileceğimiz insanların bir bölümü tam olarak da buna inanmaktadır. Söz konusu insanlara kendilerini Deist olarak adlandırırlar ve bir Tanrı’nın var olduğuna, ancak Dünya’daki hiçbir dinin o Tanrı tarafından gönderilmiş bir din olmadığına inanırlar. Yani Hiristiyanlar ya da Müslümanlar, bir Tanrı’nın var olduğunu ispatladıklarında, kendi dinlerinin de o Tanrı’nın öğretisi olduğunu ispatlamış olmazlar. Ancak tuhaf bir şekilde, kendi dinlerini yaymak isteyen birçok Hiristiyan ve Müslüman’a göre, bir Tanrı’nın var olduğunu ispat etmek, kendi dinlerine inanma yolunda bir insanın atacağı en önemli adımdır.

Şimdi ilk paragrafta yazılan açıklamanın bir Tanrı’nın var olduğunu bilimsel olarak kanıtlayıp kanıtlamadığını düşünelim. Orta okul yıllarından beri farklı bilimler, söz konusu bilimlerin kullandığı yöntemler ve bilim tarihi hakkında elimden geldiğince bilgi edinmeye çalışan bir insan olarak bu soruya benim vereceğim cevap hayır. Etrafımızdaki Dünya’ya bakmak, o Dünya’nın bize mucizevi gelen özellikleri olduğunu görmek ve buradan bir Tanrı’nın ya da Allah’ın o Dünya’yı yarattığı sonucunu çıkarmak, bilimsel bir ispat değildir. Sadece etrafımızdaki Dünya’nın özelliklerinden yola çıkarak Allah’ın Dünya’yı yarattığını bilimsel olarak ispat etmek mümkün değildir. Öncelikle bilimsel ispat sadece mantığı kullanarak olmaz. Fizik, Kimya, Astronomi gibi bilimler, Evren’in ve Dünya’nın ilk başta insana son derece mantıksız gibi gelen birçok özelliğinin olduğunu ispatlamışlardır. Yani her hangi bir şeyin, bize mantıklı gibi gelmesi, onun bilimsel olarak doğru olduğunun, mantıksız gelmesi ise bilimsel olarak yanlış olduğunun ispatı değildir.

Örneğin yerçekimi teorisini bilimsel olarak ispat etmek için, öncelikle yerçekiminin ne olduğunu tanımlamamız gerekir. Bu tanım şu şekilde yapılır. Evren’de bir kütlesi olan her bir nesne birbirini çekmektedir. Yani evinizde otururken karşınızda duran duvar, ya da yanınızda oturan arkadaşınız, ya da evin karşısında duran bina sizi kendine doğru çekmektedir. Her hangi iki nesnenin birbirini çekme gücü o iki nesnenin kütlelerin ağırlıkları arttıkça artar, nesneler arasındaki uzaklık arttıkça ise azalır. Yukarıdaki tanım yerçekimi kuvvetinin ne olduğu hakkında yapılan net bir tanımdır. Bu tanım yaptıktan sonra, her hangi iki nesnenin gerçekten birbirilerini bu tanım doğru ise yapmaları gerektiği gibi çekip çekmediklerini test etmek mümkündür.

Allah’ın Dünya’yı yarattığını bilimsel olarak ispatlamak için de, öncelikle Allah’ın Dünya’yı nasıl yarattığını net bir şekilde tanımlamak gerekmektedir. Evren’in veya Dünya’nın nasıl oluştuğuna ilişkin teoriler vardır ve bu teoriler, Evren’in ve Dünya’nın nasıl oluştuğunu tanımlarlar. Ancak bu teoriler en azından benim bildiğim kadarı ile bu oluşuma aklı ve iradesi olan bir varlığın müdahalesi hakkında hiçbir bilgi vermez.  Yani Allah Evren’in veya Dünya’nın oluşumunda bir rol oynadıysa, elimizde bulunan bilimsel teorilerin hiçbiri bu rolün ne olduğunu tanımlamamaktadır. Örneğin Big Bang Teorisi, Evren’in büyük bir patlama sonucunda oluştuğunu savunmaktadır. Ve bu patlamanın gerçekten olup olmadığını test etmek mümkündür. Ancak eğer bu patlama Allah’ın müdahalesi sonucunda başladıysa, bunu bilimsel olarak ispatlamamız için Allah’ın bu patlamayı ne şekilde başlattığını da tanımlamamız gerekir. Allah ne yapmıştır da bu patlama başlamıştır? Bir düğmeye mi basmıştır? Bir kelime söylemiştir de patlama öyle mi başlamıştır? Allah’ın bu patlamanın olmasını sağlayan eylemi tam olarak nedir? Bu soruların cevabını vermeden, Allah’ın Evren’i yarattığını bilimsel olarak ispatlamak mümkün değildir. Ancak İslam dini, bizim bu soruların cevaplarını hiçbir zaman bilemeyeceğimizi, çünkü söz konusu cevapların insan aklı ile algılanmasının mümkün olmadığını savunur. Yani dolaylı olarak İslam dini, Allah’ın varlığı, Allah’ın Evren’i yarattığının bilimsel olarak ispatlanamayacağını da savunmuş olur.

Dolayısı ile, “Böylesine mucizevi özelliklere sahip bir Dünya’yı bir Tanrı yaratmış olmalıdır.” cümlesi Dünya’yı Tanrı’nın yarattığına dair bilimsel bir ispat değildir. Ancak şu soruyu kendimize sormamız yine de mümkündür. Tanrı’nın var olduğunu ispatlamak için ille de somut bilimsel kanıtlara, deneylere ihtiyacımız var mı? Sadece aklımızı ve mantığımızı kullanarak düşündüğümüzde bile Tanrı’nın var olduğu sonucuna ulaşmak mümkün değil mi?

Bu sorunun cevabının evet olduğunu düşünen birçok insan vardır. Ve bu insanlar Tanrı’nın var olduğu sonucuna kısaca şu adımları izleyerek varırlar. Öncelikle derler ki, bugün içinde bulduğumuz Evren’in varlığını açıklamanın dört yolu vardır. Öncelikle Evren hep var olmuş olabilir. Eğer bu ihtimal doğru ise zamanda ne kadar geriye gidersek gidelim, Evren’in var olmadığı bir ana ulaşamayız. Dolayısı ile Evren’in oluştuğu ya da yaratıldığı bir an yoktur, çünkü Evren’in var olmadığı bir an yoktur. İkinci ihtimal, Evren’in yoktan varolmuş olma ihtimalidir. Bu ihtimal gerçek ise, Evren oluşmadan önce uzay içinde hiçbir şey bulunmayan bir boşluktur, ve Evren bu boşluğun içinden çıkmıştır. Üçüncü ihtimal Evren’in varolmadan önce var olan başka bir varlık Evren’e dönüşmüş olma ihtimalidir. Dördüncü ihtimal Evren’in bir Tanrı tarafından yaratılmış olma ihtimalidir. Bu ihtimal gerçekse, Evren var olmadan önce var olmakta olan bir Tanrı vardır, ve Evren bu Tanrı tarafından yaratılmıştır. Bu ihtimaller üzerinden giderek Tanrı’nın var olduğunu kanıtlamak isteyen insanlar ilk üç ihtimalin akıl dışı ve mantıksız olduğunu gösterdiklerinde, geriye kalan tek ihtimalin yani Evren’i Tanrı’nın yaratmış olma ihtimalinin doğru olduğun kanıtladıklarını savunurlar. Bu dört ihtimalden en akıl dışı görünen muhtemelen ikinci ihtimaldir. Dünya üzerinde ya da uzayda yoktan varolan bildiğimiz hiçbir madde yoktur. Örneğin sıvı haldeki su donup katılaştığında buza dönüşür. Su monekülü ise oksijen ve hidrojen atomlarının bir araya gelmesi ile oluşmuştur. Oksijen atomları yıldızlar bulunan hidrojen atomlarının çekirdeklerinin birleşmesi sayesinde oluşmuştur. Hidrojen atomları, Evreni oluşturan Büyük patlama sonrası elektron ve protonların birleşmesi ile oluşmuştur. Nasıl oluştuğunu bildiğimiz hiçbir varlık varlık yoktan var olmamıştır, ve dolayısı ile her hangi bir varlığın yoktan var olma ihtimali, insana mantıksız gelecek bir ihtimaldir. Birinci ihtimal, yani Evren’in hep var olmuş olması, bizi Evren’in nasıl oluştuğunu açıklama derdinden kurtarır. Ancak bu ihtimal doğru ise bu Evren her zaman var olmuş bir varlık olduğu anlamına gelir. Böyle bir varlığın, yani her zaman var olmuş varlığın varolma ihtimali de çoğu insana mantıksız gelen bir ihtimaldir. Üçüncü ihtimal doğru ise, Evren varolmadan önce varolan, başka bir varlık kendiliğinden Evren’e dönüşmüştür. Bu ihtimal gerçek ise, o zaman söz konusu varlığın da, ya yoktan var olmuş olması, ya hep var olmuş olması, ya başka bir varlığın bu varlığa kendiliğinden dönüşmüş olması, ya da Evren’den önce var olan bu varlığın Tanrı tarafından yaratılmış olması gerekir. Yani üçüncü ihtimal doğru ise bile, bu bizi yine Evren’den önceki varlığın nasıl oluştuğu sorusu ile başbaşa bırakır. Sonuç olarak yeterince geriye gittiğimizde, birinci, ikinci veya dördüncü ihtimalden birisi geçerli olmak zorundadır. Yani Evren ya da Evren’den önce var olan başka bir şey ya hep var olmuş olmalı, ya yoktan oluşmuş olmalı, ya da bir Tanrı tarafından yaratılmış olmalı. Bu dört ihtimalden yola çıkarak Tanrı’nın varlığını kanıtlamak isteyen insanlara göre ilk iki ihtimal mantıksız olduğu için, geriye sadece bir ihtimal kalmaktadır, o da Evren’in ya da Evren’den önce var olan başka bir varlığın bir Tanrı tarafından yaratılmış olma ihtimalidir. Dolayısı ile bu insanlar ilk iki ihtimalin mantıksızlığının, elimizde kalan son ihtimalin yani Evren’in Tanrı tarafından yaratıldığını ispatladığını savunurlar.

Ancak aslında Evren’in Tanrı ya da Allah tarafından yaratıldığını savunduğumuzda, tıpkı üçüncü ihtimalde olduğu gibi, aslında kendimize sormamız gereken yeni bir soru yaratmış oluruz. Evren’den önce bir Tanrı varsa ve Evren’i o Tanrı yaratmışsa, o zaman o Tanrı nasıl var olmuştur? Bu soruya verecek yine dört cevabımız vardır. Evren’i yaratan Tanrı ya hep var olagelmiştir, ya yoktan var olmuştur, ya o Tanrı’dan önce var olan varlık kendiliğinden söz konusu Tanrı’ya dönüşmüştür, ya da o Tanrı’dan önce var olan bir Tanrı o Tanrı’yı yaratmıştır.

Sonuç olarak, bir Tanrı’nın Evren’i yarattığını savunarak, kimi insanlara mantıksız gibi görünen iki ihtimalden, yani Evren’in hep var olagelmiş olma ihtimali ile yoktan varolmuş olma ihtimalinden kaçmak mümkün değildir. Evren’in kendisi değilse bile, onu yaratan Tanrı, ya da o Tanrı’yı yaratan Tanrı, ya da o Tanrı’yı yaratan Tanrı’yı yaratan Tanrı, yani yeteri kadar geriye gittiğimizde bir varlık ya yoktan var olmuş olmalı, ya da kendisinden sonraki Tanrı’yı ya da Evren’i yaratmadan önce hep varolagelmiş olmalıdır. Eğer her hangi bir varlık hep varolageldiyse, ya da yoktan varolduysa, bu varlık ille de Evren’i yaratan Tanrı olmak zorunda değildir, bu varlık Evren’in kendisi de olabilir.

Kısacası sadece aklımızı ve mantığımızı kullanarak da bir Tanrı’nın var olması gerektiği sonucuna ulaşmak mümkün değildir. Elbette tersini, yani bir Tanrı’nın var olmasının mümkün olmadığı sonucuna da ulaşmak mümkün değildir. Dolayısı ile, bir Tanrı’nın ya da Allah’ın varlığı veya yokluğu ne somut kanıtlarla yani bilimsel olarak, ne de sadece aklımızı ve mantığımızı kullanarak ispatlanamaz. Aslında bunu Ortaçağ’da yaşamış Müslüman ve Hiristiyan din adamlarının ve filozofların da bir bölümü dile getirmiştir. Söz konusu din adamları ve filozoflar, Tanrı’nın veya Allah’ın ne gözlerimiz, kulaklarımız, yani duyu organlarımız tarafından ne de aklımız tarafından algılanamayan bir varlık olduğunu, Tanrı’yı ya da Allah’ı algılamak için, duyularızın ve aklımızın ötesine geçmek gerektiğini dile getirmişlerdi. Bu din adamları ve filozoflara göre Tanrı’nın ya da Allah’ın var olduğunu anlamak görerek, duyarak ya da düşünerek değil, ancak hissederek mümkündür.

Ben de bu şekilde düşünüyorum. Eğer Allah varsa, ve İslam dininin bahsettiği gibi bir varlıksa, onun var olduğunu anlamanın tek yolu Allah’ın var olduğunu hissetmektir. Peki ben Allah’ın ya da her hangi bir Tanrı’nın var olduğunu kendi içimde hissedebiliyor muyum? Bu soruya ne evet ne de hayır diyemiyorum. Kimi zamanda zihnimin derinlerinde bir yerde bir Tanrı varmış gibi hissediyorum. Hatta o Tanrı ile konuşuyorum, bazen o Tanrı’ya dua ediyorum. Ancak kimi zaman da içimde her hangi bir Tanrı’nın varlığına dair hiçbir his olmuyor. Hatta tam tersine hiçbir Tanrı’nın var olmadığını hissediyorum. Kısacası eğer Allah’ın ya da başka bir Tanrı’nın varlığını veya yokluğunu anlamak, Allah’ın veya başka bir Tanrı’nın varlığını hissederek mümkünse, ben ne o Tanrı’nın varlığını kesin olarak hissedebiliyorum ne de yokluğunu. O nedenle ne bir Tanrı’nın varlığına ne de yokluğuna kesin olarak inanamıyorum. O nedenle de bir Ateist, Deist, Müslüman ya da Hirisityan değilim. Yakın zamana kadar tam olarak ne olduğumu tanımlayamıyordum. Sonra tam da benim durumumda olanları tanımlayan bir sözcük olduğunu öğrendim. Bir Tanrı’nın ne varlığına ne de yokluğuna inanmayan insanların kendi inançlarını tanımlamak için kullandığı bir sözcük. Agnostik. Ben agnostiğim. Ancak agnostik olmak aynı zamanda, var olan dinlerin hiçbirine inanmamak demek, dolayısı ile agnostik olmak aynı zamanda da dinsiz olmak demek. Dolayısı ile bir agnostik olarak ben de aynı zamanda dinsizim. 

Ancak üçüncü ve dördüncü yazılarımın sonlarında belirttiğim şeyi tekrarlamam gerekirse, bir Tanrı varsa, bile onun yeryüzüne ne Kuran’da tasvir edildiği gibi bir düzen getirmek istediğine inanmıyorum. Ve yine eğer varsa bir Tanrı’nın insanlara İslami kaynakları okuduktan sonra kafamda canlanan cennetle ödüllendirip, kendisine inanmayanları kafamda canlanan cehennem ile cezalandıracağına inanmıyorum. Dolayısı ile bir Tanrı varsa bile ben Kuran’ın o Tanrı tarafından gönderilen, kelimesi kelimesine o Tanrı’nın sözü olan bir kitap olduğuna inanmıyorum. Bunun öncelikli nedeni de, herşeyden önce içimde bir sesin eğer bir Tanrı varsa Kuran’ın o Tanrı tarafından gönderilen, o Tanrı’nın sözü olan bir kitap olmadığını hissetmem.  

No comments:

Post a Comment